01.06.2025
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ SOKAKTADIR, MİLLETİ İLE OMUZ OMUZA İKTİDARA YÜRÜMEKTEDİR”
“MİLLET ARTIK BAKAN EVLATLARININ DEĞİL, VATAN EVLATLARININ ZAMANI GELSİN İSTİYOR”
“ERDOĞAN’A TARİH ÖNÜNDE SON İHTARIM: KENDİ GELECEĞİN İÇİN KUMPAS YAPMA, ADALETTEN ŞAŞMA”
“SENİ İNDİRECEĞİZ, EKREM BAŞKANI O MAKAMA MUTLAKA GETİRECEĞİZ”
“BEŞ DEĞİL, 55 DALGA DA YAPSANIZ BU MİLLETİ TESLİM ALAMAYACAKSINIZ”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ 100 YIL ÖNCEKİ GİBİ DİMDİK AYAKTADIR”
“80’LİK EMEKLİNİN HAKKINI AKDENİZ ÜNİVERSİTELİ, ONUNKİNİ ASGARİ ÜCRETLİ SAVUNUYOR, İHTİYACIMIZ OLAN BU BİRLEŞİK MÜCADELEDİR”
“BU İKTİDAR YAĞMURSUZ BULUT GİBİ… BEREKETSİZ BUNLAR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Antalya’da gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor mitingine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Canım Antalya, güzel Antalya, doğası zengin, toprağı bereketli, tarihi kadim Antalya. Aspendos'un taşları kadar sağlam, Alanya Kalesi kadar vakur Antalya. Güneşin toprakla, tarihin insanla buluştuğu ruhu özgür Antalya. Toroslar’dan gelen serin rüzgarın dünyanın en güzel, en sıcak sahillere ulaştığı yerdeyiz. Tarımın, turizmin, kültürün, sanatın şehrindeyiz. Atatürk’ün ‘Dünyanın en güzel yeri’ dediği kentteyiz. Güneşin toprakla, tarihin insanla buluştuğu şehirdeyiz. Merhaba Antalya” dedi. Özel, şunları söyledi:
“ANTALYA’YA ‘BİZ’ DEMEYE, BİRLİKTE AYAĞA KALKMAYA GELDİK”
“Bugün buraya zalimin zulmünden size sığınmaya, Antalya’nın vicdanında yeniden doğmaya, buraya kendimizi millete emanet etmeye geldik. Size geldik, siz bize geldiniz. Hoş geldiniz. Toros’un eteklerinde sabahı karşılayan Yörük anama selam olsun. Tarlada alnı güneşle kavrulan emekçi kardeşime, serada domatesi büyüten dertli üreticimize, turizmde sabaha kadar mesai yapan emekçilere, hepsine ayrı ayrı selam olsun. Bu şehrin bağrında herkes kardeştir. Kafkaslardan gelen de kardeştir, Balkanlardan göçen de kardeştir, ev sahibidir. Karadenizli de bu şehirde ev sahibidir, Güneydoğu’dan gelen de Anadolu’dan gelen de. Bu yüzden biz Antalya’ya ‘ben’ diyenlerin değil, ‘biz’ diyenlerin şehri diye saygı duyarız. Biz bugün Antalya’ya ‘ben, ben’ demeye değil, ‘biz’ demeye, hep birlikte ayağa kalkmaya geldik. Hoş geldin Antalya. Antalya’ya geleceğimi duyduğunda böyle alnı derin derin çizgili Yörük dedem çevirdi beni, dedi ki, ‘Silivri’ye vardığında Ekrem evladıma şunu söyle hiçbir zalim, çoban yıldızını söndüremez. Toroslar gibi dik dursun Ekrem. Toroslar gibi dik dursun’ dedi. Yörük dedeme dedim ki ‘Bu dediğini gönlüme aldım, aklıma kazdım. Müsaden olursa bunu Antalya’dan, Antalya Meydanı’ndan Ekrem Başkanıma ulaştırayım. İşte buradan, sizin huzurunuzdan bu sözleri Ekrem Başkan’a yolluyoruz. Yörük dedenin sözlerinde aslında hepimiz biliriz ki Mustafa Kemal’in sözleri gizlidir. Ne demişti? ‘Arkadaşlar gidip bakın, Toros dağlarına bakın. Eğer orada tek bir Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyor, bir ocak yanıyorsa, şunu çok iyi biliniz ki dünyada hiçbir kuvvet bizi asla yenemez. Umut, Toroslardadır.’ Çoban yıldızı çok parlaktır. Ama alacakaranlıkta görünmez olur. Ne zaman ki güneşin doğuşu yakındır. O zaman gösterir kendini. İşte Ekrem Başkan da şu an alacakaranlıkta, 74 gündür bir zindanda tutuluyor. Ama biliyoruz ki, biliyorsunuz ki her karanlığın bir aydınlığı, her derdin, tasanın bir ferahlığı, her kötü günün güzel bir yarını vardır. Ekrem Başkan, bizim çoban yıldızımızdır. Günü geldiğinde öyle bir parlayacak ki zalimlere karşı, o zalimler neye uğradıklarını şaşıracaklar. Selam olsun Silivri’ye, selam olsun Ekrem Başkan’a, selam bu milletin çalışkan, dürüst, tertemiz evladına.”
“ERDOĞAN, MİLLET GAZİ’DEN ALDIĞI EMANETİ SANA KAPTIRMAYACAK”
“Bugün Kepez Meydanı’ndayız. Ekrem Başkan, Kepez Meydanı’nı görüyor. Peki Erdoğan, sen görüyor musun Kepez Meydanı’nı? Sen dalga dalga operasyonlarla milleti korkutacağını sandın. Sen rakiplerini hapse atarak, kazanabileceğini sandın. Sen tehdit ettikçe bu meydanlar doldu, doluyor. Sen üzerimize yürüdükçe ayaklarımıza yeni ayaklar, omuzlarımıza yeni omuzlar, ağızlarımıza yeni ağızlar ekleniyor. Çünkü bu millet, asırlık kazanımlarına sahip çıkıyor. Emanete sahip çıkıyor. Emaneti; demokrasiyi, sandığı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığı o emaneti sana kaptırmıyor, kaptırmayacak. Sen sokaklardan, meydanlardan korkarsın. Gel, bak bu meydanda korkan kimse var mı? Bu meydanı dolduran ne benim, ne Cumhuriyet Halk Partisi. Bu milletin iradesine darbe yapan cuntacının başı ben değilim, sensin. Bu millet sizin zulmünüze karşı ayaktadır. Bu meydanı dolduran senin zulmüne karşı ayağa kalkan Antalya’dır, Türkiye’dir. Selam olsun Antalya’ya, selam olsun Türkiye’nin bütün demokratlarına. Bu meydanda bütün demokratlar var. Sosyal demokratlar burada, sosyalist demokratlar burada, muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar burada. Kürt’ü, Türk’ü, Türkmen’i, Laz’ı, Çerkes’i, Türkiye’nin bütün demokratları Ata’sına, Cumhuriyetine, bayrağına, vatanına ve millet takdir ederse gelecek bir sonraki Cumhurbaşkanı’na sahip çıkmaya gelmiş, Antalya’ya, Kepez Meydanı’na. 19 Mart’tan hemen sonra yedi gün - yedi gece önce Saraçhane’de, sonra milyonlarla beraber Maltepe’de, ardından Samsun’da, Yozgat’ta, Mersin’de, Konya’da, Van’da, İzmir’de, Bursa’da, dün Düzce’de milyonlarla beraberdik. 9’uncu il, bugün Antalya’dayız. Artık eski siyaset yok. Artık kimsenin kalesi yok. Ne Yozgat, ne Konya AK Parti’nin kalesidir. Ne İzmir, ne bir başka yer CHP’nin kalesidir. Antalya bir öyle, bir böyle değildir. Bütün kaleler artık milletindir, güzel Antalya milletin kalesidir, demokrasinin kalesidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kaleleri de millete feda olsun. Artık kalelerin siyaseti, artık kutuplaşma, artık şeytanlaştırma, hedef gösterme, bunlar sona ersin. Artık bu millet huzur istiyor, kardeşlik istiyor, kucaklaşmak istiyor. Bu millet kavgadan, bu millet yokluktan, yoksulluktan bıkmış. Artık bakan evlatlarının değil, vatan evlatlarının zamanı gelsin istiyor.”
“ARTIK ARKASINDA MİLLETİN DESTEĞİ OLMAYAN BİR İKTİDAR VAR”
“Değerli Antalyalılar yaşadıklarımızın adını doğru koymak lazım. Dünyada iki tür darbe var. Birini askerler yapar, diğerini siviller. Hepsinin amacı, demokrasiyi kesintiye uğratmak. 27 Mayıs neyse, 12 Mart, 12 Eylül odur. 15 Temmuz da odur. İşte 19 Mart’taki darbe de aynı diğerleri gibi bir darbedir. Ama bu sefer arkasında askerler, ayakta postallar değil; arkasında rakibinden korkan birisi, artık arkasında milletin desteği olmayan selefi bir akıl, halefine engelleme yapmak için demokrasi dışı yöntemlere başvurmuştur. Erdoğan rakibi ile sandıkta yarışmaktan korkmuş, bu kez darbe postalla değil, cübbe ile gelmiştir. Çoklu makam bozukluğu yaşayan Erdoğan, cumhurbaşkanlığı, parti başkanlığı gibi şapkalarına bir de cunta başkanlığını eklemiş; bu darbenin karargahı Beştepe, silahı yargı, mühimmatını da iftira yapmıştır. Biz onun iftiralarına, kontrol ettiği yargıya, saraydan yönettiği darbeye karşı önce Saraçhane’den, sonra 81 ilden ayrı ayrı büyük bir cesaretle sesimizi yükselttik ve diyoruz ki, ‘Söz milletindir.’ Kendisine sesleniyoruz: ‘Ey Erdoğan, ben milletim. Milli iradeyim. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Adayımı bırak, sandığımı getir. Adayımı sandıkta yarıştıracağım, cesaretin varsa karşımıza çıkacaksın. Ama şunu bil ki zulmünün sonuna, devrinin sonuna geliyorsun. Millet kararını verdi. Ekrem İmamoğlu geliyor, bir devir bitiyor, yeni bir devir başlıyor. Artık arkasında milletin desteği olmayan bir iktidar var. Olsaydı darbeye kalkışmaz, sadıktan korkmaz, artık milletin, devletin de itimat etmediği bir iktidar olduğunu itiraf etmezdi. Olsaydı üç savcının, üç gizli tanığın, ayarlanmış üç hakimin arkasına sığınmazdı. Artık milletin güvenmediği, tükenmiş, yaşlanmış bir iktidar var. Herkes bilsin ki bunlar bir avuçtur. Bir avuç insan, bugün güzelim ülkeye ihanet etmektedir. Onlar bir avuç insansa biz milyonlarız. Onlar azlar, biz çoğuz. Onlar koca koltuklarında küçülürken, siz; milletimiz meydan meydan büyüyorsunuz. Bugün hiç şüphe yok ki burası da bir meclistir. Demokrasilerde millet vekaletini verdikten sonra öyle bir köşede oturmaz. Kendisiyle ilgili her konuda çıkar, konuşur, gerekirse meydana çıkar. Kendisiyle ilgili her konuda sözün ve kararın sahibi millettir. Eğer bir iktidar aldığı bu yetkileri kötüye kullanırsa, milleti karınca gibi ezmeye çalışırsa, işte o zaman her sokak, her meydan, her fabrika birer meclistir. Bugün Kepez Meydanı da bir meclistir. Hem de milletin gerçek meclisidir. Biz birileri gibi salon siyasetçisi değil, milletin siyasetçisiyiz. Biz birileri gibi salonlara doldurduğumuz atanmışlara kendimizi alkışlatıp, sokaktan, pazardan, meydandan kaçmayız. Cumhuriyet Halk Partisi sokaktadır, meydandadır. Milletiyle omuz omuza, milletiyle birlikte iktidara yürümektedir.”
“CUNTAYI KURUP DARBE PLANLARINI ÖNE ÇEKTİLER”
“Burada Akdeniz Üniversitesi’nden mezun olmuş gençler var. Onlar büyük bir heyecanla bekliyorlar. Birazdan bu meydan onlara Türkiye tarihinin görülmemiş bir mezuniyet törenini yapacak. Önce gençlere bir hoş geldiniz alkışı yapalım. Ekrem Başkan altı yıllık görev süresinde hiç olmadığı kadar müfettiş, hiç olmadığı kadar denetim, teftiş gördü. Sayıştay denetimlerinin hepsinden teker teker geçtik. Her şeyi didik didik ettiler. Ama hiçbir şey bulamadılar. Ne zaman ki cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkladı, işte o zaman cuntayı kurdular, darbe planlarını öne çektiler. Önce 18 Mart’ta bir iftar vaktinde 31 yıllık diplomasını iptal ettiler. Bunu yurtdışından gelenlere anlatınca inanamıyorlar, gözleri büyüyor. Bir daha, bir daha soruyorlar. Bundan 35 yıl önce, İstanbul Üniversitesi ilan verdi gazetelere. Yatay geçiş isteyen öğrencileri davet etti. Evraklarını aldı, inceledi. Daha sonra kayıtlarını yaptı. Uygun dersleri saydı ki pek azını kabul etti. Geri kalanını bir daha, bir daha okuttu ve onları mezun etti. Diplomalarını verdi ve 31 yıldır o diplomayla çalışıyorlar. Ben Ekrem Başkan’dan değil, 24 tane arkadaşından birinden bahsedeceğim. Kişi o dönem İstanbul Üniversitesi’nden diplomasını almış, yüksek lisans yapmış, yurtdışına gitmiş Sorbonne’da doktora yapmış. Türkiye’ye gelmiş Türkiye’nin en prestijli üniversitelerinden Galatasaray Üniversitesi’nde işletme bölümüne girmiş, bölümün başkanı olmuş. Dünya kadar öğrenci okutmuş, dünya kadar mezun vermiş. Ama bir anda diploma iptali ile Sorbonne’den doktoralı işletme fakültesi dekanı lise mezunu olmuş. Nasıl olmuş? Çünkü bir kusuru varmış, bir kusuru. O dekanın kusuru çok çalışmak ve okumak, başarmak, bir yerlere gelmenin yanında, bu kadar başarının yanında bir kusuru varmış. O da Ekrem İmamoğlu’nun sınıf arkadaşı olmakmış. Sadece Ekrem İmamoğlu’ndan korktuğu için bir dekanı lise mezununa çevirebilen bir anlayışla karşı karşıyayız.”
“214 GÜNDÜR SALDIRIYORLAR AMA HİÇBİR ŞEY BULAMADILAR”
“74 gün geçti, halen daha hiçbir iddialarını ispat edemediler. Erdoğan Ergenekon ve Balyoz’da ‘Ben bu davaların savcısıyım’ diyordu. Zekeriya Öz’ü koruyup kolluyor, onun altına zırhlı araçlar veriyor ve ‘Ben Zekeriya Öz’e kefilim’ diyordu. O dönemde ben de o Zekeriya Öz’e kefil olurken, bu milletin şerefli askerlerine, aydınlarına kefil oldum. O dönemde ben Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a kefil oldum. O dönemde ben Mustafa Balbay’a kefil oldum. O dönemde ben Mehmet Haberal’a kefil oldum. Şimdi üstünden zaman geçti, Erdoğan’ın kefil olduğu Zekeriya Öz bir fare gibi kaçtı, Amerika’ya yerleşti. Benim kefil olduğum İlker Başbuğ, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve bütün komutanlar siz yine aranızda, alnı açık, başı dik geziyorlar. Şimdi millete hatırlatıyorum. O yine birine kefil oluyor, ben yine birine. Ekrem İmamoğlu’na kefil oluyorum. Bir gün yine birileri bu ülkeden kaçarsa, yine çıkıp karşı sizin karşınızda bu milletten af mı dileyecek? ‘Milletimden ve Rabbim’den af diliyorum. Yine aldatıldım’ mı diyecek? Bir kez daha bu millete bu felaketi yaşatmasına izin vermeyeceğiz. Ve buradan Erdoğan’a tarih önünde son ihtarımı bulunuyorum. Kendi geleceğin için, kumpaslar uğrunda böyle savcılara talimat verip sonra da arkasına geçme, adaletten şaşma. Çünkü bu sefer yaptığını yanına bırakmayacak, Ekrem Başkan’ı orada bırakmayacak, seni indireceğiz, onu o makama mutlaka getireceğiz.”
“DÜNÜN MAĞDURU OLAN ERDOĞAN ARTIK BUGÜNÜN ZALİMİDİR”
“O savcı Anayasa’ya aykırı olarak İstanbul’a atanalı tam 214 gün geçti. 214 gündür saldırıyorlar, ama hiçbir şey bulamadılar. Televizyonlarda Ekrem Başkanımızın, arkadaşlarımızın onuruyla, haysiyetiyle oynuyorlar. Ailelere, evlatlara, eşlere saldırıyorlar. Savaş hukukunda olmayan namertlikler yapıyorlar. Kul hakkı yiyorlar, günaha giriyorlar. AK Parti’nin vicdanlı insanlarına sesleniyorum. Erdoğan da geçmişte bir çok soruşturmaya muhatap oldu. Hatırlayın, terörle, yolsuzlukla, çete kurmakla yargılandı. Ama bir günden bir güne kapısına sabah polis yollanmadı, bir gün tutuklu yargılanmadı, TRT ekranlarında üzerine yalanlar, iftiralar boca edilmedi. Pankartları yasaklanmadı. Geceleri duvarlardan sökülmedi. Cezaevindeyken şiir albümü çıkardı. Ziyaretçi kısıtına gidilmedi, ziyaretçi rekoruyla övündü. Ancak Erdoğan kendisine yapılmayanı rakibine yapıyor. Kendisine yapılmayan zulmü Ekrem Başkan’a yapıyor. Dünün mağduru olan Erdoğan, artık bugünün zalimidir. Tarih önüne Saraçhane’deki dünkü mağdur, bugünkü zalim olarak kazınmıştır. Bunu kimse aklından çıkarmasın. Bunu unutmayız, unutturmayız. Bilinsin ki; kurulan kumpas FETÖ dönemleri kadar kirlidir. Yargı yine talimatlıdır. Kararlar yine sipariştir. Tanıklar yine gizlidir. Dosyalar yine boştur. İftiralar yine zehirlidir. 74 günün sonunda köşeye sıkıştılar, panik evresindeler. Bundan çıkabilmek için iftira at, kurtul politikasına geçtiler. Daha önce kadın tutukluları tehdit ettiler, deşifre ettik. Şimdi son bir tutukluyu, cezaevinden kimseye haber vermeden, avukatı olmadan savcılığa götürüp iftiracılığa zorladılar. Tehdit ettiler, şantaj yaptılar, ‘Ekrem Başkan’ı suçlamazsan içeride çürürsün’ dediler. Buradan soruyorum. O başsavcıya soruyorum. Adınla soruyorum. Ey Akın Gürlek, sen savcı mısın yoksa mafya mısın? Boş olan dosyanı doldurmak için, bu dosyayı iftiralarla doldurmak için bu yollara nasıl başvurursun?”
“BİLSİNLER Kİ BİZİM BAĞIMIZ; ÇIKAR DEĞİL, BİR MÜCADELENİN BAĞIDIR”
“Son olarak beşinci dalgada 47 kişiyi daha gözaltına aldı. Avcılar Belediye Başkanımız, 30 yaşında Gençlik Kollarından gelen Utku Caner Çaykara’yı, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımız sevgili Hakan’ı, Büyükçekmece Belediye Başkanımız Hasan Akgün’ü, Adana Seyhan Belediye Başkanımız, Kadın Kolları Başkanlığından gelen Oya Tekin’i, Adana Ceyhan Belediye Başkanımız Kadir Haydar’ı, Parti Meclisi Üyemiz sevgili kardeşim Baki Aydöner’i ve Antalya’ya annesini ve babasını kısa süreler, aralıklarla Antalya’ya veren, Antalya’nın topraklarına veren evladınız Aykut Erdoğdu’yu yalan ve iftiralarla gözaltına aldılar. Ey darbeciler, size Antalya’dan sesleniyorum, Antalya’dan. Beş değil 55 dalga yapsanız da bu milleti teslim alamayacaksınız. Bu meydanları boşaltamayacaksınız. Ve emin olun sonuna kadar mücadele edeceğiz. Sonuna kadar. Gencecik kardeşlerimize bunları yapanlar bilsinler ki; bizim birbirimizle bağımız siyaset bağı, çıkar bağı değildir. Bizim birbirimizle olan bağımız bir kavgaya, birlikte inanmanın, bir mücadeleyi birlikte verebilmenin bağıdır.
‘Bir inancın yüceliğinde buldum seni, bir kavganın güzelliğinde sevdim.
Bin kez budadılar körpe dallarımızı, bin kez kırdılar.
Yine çiçekteyiz işte, yine meyvedeyiz.
Bin kere korkuya boğdular zamanı, bin kez ölümlediler.
Yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
Bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
Ey her şeyi bitti sananlar, her şey bitti diyenler.
Korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
Ne kırlarda direnenler, ne çiçekler, ne kentlerde devleşen öfke henüz elveda demediler.
Bitmedi daha o kavga sürüyor, sürecek.
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.’
Bu şiir Aykut’a gitti, bu şiir Caner’e, Hakan’a, Hasan’a, Oya’ya, Kadir Haydar’a, bu şiir Ekrem Başkan’a gitti Ekrem Başkan’a. Bu şiir Antalya’dan Silivri’ye, Antalya’dan Silivri’deki, Kandıra’daki, İzmir’deki, dört bir taraftaki kardeşlere, evlatlara… Biz kırılmayız, bizi kıramazlar. Kırsalarlar da inadına çiçekteyiz, inadına meyvedeyiz. İnadına doğumdayız, yine hep birlikte umuttayız, sevinçteyiz. Biz buradayız, biz buradayız. Biz başaracağız.”
“TARAFSIZ OLUN, HUKUKA UYUN”
“Erdoğan’a Antalya’dan son çağrı. Bu millet barış, kardeşlik, iş ve aş istiyor. Türkiye’nin bu kabustan uyanması gerekiyor. İleride yine ‘Kandırıldım’ dememek, güvendiğin üç hukukçuyu buna karşı tedbir olarak görevlendirmeni bekliyoruz. Gelsinler, soruşturmayı incelesinler. Hala ‘Bu davanın savcısıyım’ diyeceksen, ben de avukatıyım. Hodri meydan. İddianameyi yazın, tutuksuz yargılayın, TRT’den canlı yayınlayın. Bu millet iftirayı da duysun, cevabını da duysun. Ekrem Başkan o savcıya o salonu nasıl dar ediyor bunu da görsün millet. Hodri meydan, hodri meydan, hodri meydan. Bu ülkenin onurlu yargı mensuplarına bir kez daha sesleniyorum. Bu yapılanlardan her birinizin hoşnut olmadığını, rahatsızlıklarınızın olduğunu biliyorum. Bilin ki bu millet sizin doğru, vicdanlı, cesur kararlarınızın arkasında duracaktır. Unutmayın tarihte olduğu gibi hukukun yanında duranlar, onurlarıyla, şerefleriyle tarihe geçecekler. Ancak bu darbeciler bir daha insan içine çıkamayacaklar. Tarafsız olun, hukuka uyun. Bu milletin gönlünde tarihe geçin. Suç işleyenlerin değil, hukukun peşinden gidin. Suç işleyenlere değil millete kardeş olun, millete yoldaş olun. Çıkmış hala ‘suç örgütü’ diyor, ‘ahtapot’ diyor. Bu hukuksuzluğa dünyadan tepki gelince de rahatsız oluyor. Dostum İspanya Başbakanı Pedro Sanchez davetimiz üzerine Sosyalist Enternasyonel toplantısı için İstanbul’daydı. Orada 81 ülkeden 89 partinin temsilcileri hep birlikte ‘İmamoğlu’na özgürlük’ diye şurada gördüğünüz pankartı kaldırdık. ‘Free İmamoğlu’ diye. Erdoğan bunu görmüş rahatsız olmuş. Pedro Sanchez’i kastederek, ‘Ben kendisine işin aslını anlatmıştım, şimdi gitmiş orada bir şey kaldırıyor’ diyor. Eğer Erdoğan, sen bu davanın ne savcısısın, ne hakimisin. Bu dava, bir de tutup dönüp dolaşıp ‘Türkiye hukuk devleti’ diyorsun. Bu davada gizlilik kararı var, dosyalar gizliyken sen işin aslını nereden biliyorsun? Türkiye’de yargı bağımsızsa, sen bir partinin genel başkanı olarak kimsenin bilmediği dosyayı nasıl İspanya Başbakanı’na anlatıyorsun? Demek ki anlattıkların da o dosya kadar boş. Demek ki sen de o savcı kadar çaresizsin. ‘İmamoğlu’na özgürlük’ demek ve bunu savunmak cesaret işidir. Senin söylediğin yalanlara inanıp da buradan kanıt aramak ise cesaret bir yana tam olarak acizliktir. Aciz bir yargı, aciz bir savcı, aciz bir dosyayı sırf kendi çıkarların için yaratmaya çalışıyorsun. Oysa Türkiye Cumhuriyeti bunu hak etmedi, bundan sonra da hak etmeyecek.”
“BAĞIMSIZ YARGI HESABINI SORACAK”
“Gelelim senin ahtapotuna. Kendisine grup toplantısında bir ahtapot göstermiştim. Bu ahtapot neymiş ve nereleri sarmış, bugün Erdoğan’a ayna tutalım. Geçen hafta İzmir’i izlediniz mi? İlk kez bir şey izlettik çok beğenildi. Beğendiniz mi? Bir hafta boyunca İzmir mitingindeki video konuşuldu. Gördünüz mü? Şimdi bir ay boyunca bu videoyu konuşsunlar bakalım. Hep beraber izleyelim. Ahtapot neymiş, kolları neredeymiş? Orada burada ahtapot arama, ahtapot sarayda. Ahtapot nerede? Ahtapot sarayda. Ya Erdoğan, öyle iftira ile ahtapot ararsan gerçek ahtapotu Antalya’da görürsün. Ahtapot nerede? Ahtapot sarayda. O saraydaki ahtapotun da o ellerinin uzandığı her yerdeki yapılan o yolsuzlukların da teker teker hesabını Türkiye’de bağımsız yargı soracak. Hiçbirimiz karışmayacağız, mahkemeler önünde hesap verecekler.”
“MİLLETİN ALIN TERİ, BİR KİŞİNİN İHTİRASINA KURBAN EDİLİYOR”
“19 Mart darbesi maalesef bir kara delik gibi milletin her şeyini yutuyor. Milletin alın teri, bir kişinin ihtirasına kurban ediliyor. Sadece sattıkları döviz rezervi 60 milyar doları aştı. Borsa çöktü, yabancı yatırımcı kaçtı. 2.4 trilyon lira, yani 86 milyona bölünce bu meydandaki herkes, Türkiye’deki herkes, dün gece doğan, bugün kundakta olan da, ölüm döşeğinde olan da cebinden 27’şer bin lira kaybettik, hepimiz. Bakayım, 14 bin 500 lira alan emeklilere el kaldırsın. Bu emeklilerimize, bu eli öpülesi emeklilerin, bu nasırlı ellerine ayda 14 bin 500 lira değil, 30 bin lira verebilirdik, 10 yıl boyunca. Bu parayla Antalyalı çiftçilerin, bütün borçlarını, yetmez Türkiye’deki bütün çiftçi borçlarını öder, kapatır, borçları kadar da üstüne para verebilirdik. Atanmayan bir milyon öğretmen var. Onları atayabilir, üç yıllık maaşlarını peşin verebilirdik. Yıl boyunca sosyal yardım olan 4.6 milyon yoksulumuza 40’ar bin lira maaş verebilirdik. 12 milyon işsizimize 15’er bin lira işsizlik maaşı verebilirdik. Şu anda 1, 7 milyon öğrenci KYK kredisiyle, bursla geçinmeye çalışıyor. Sadece 3 bin lira alıyorlar. Tüm öğrencilere 3 bin lira değil, 30 bin lira burs verebilirdik. Ama bu parayı millete vermediler. Bu parayı Ekrem İmamoğlu’nu hapse atmak için harcadılar. Söz veriyoruz. Bu kötülüğü, bu organize kötülüğü bitireceğiz. Ekrem İmamoğlu’nu da bu milletin hakkını da bunlardan söke söke alacağız inşallah. Ekonomiden bahsedince Antalya’dan, Antalya’nın sorunlarından bahsetmemek olmaz. Burada belki de Türkiye’nin en dertli büyükşehir belediye başkanı var. Antalya Büyükşehir, Antalya geçtiğimiz yıl 27 milyon turist ağırladı 2024’te. 61 milyar dolar turizm gelirinin 23 milyarını Antalya getiriyor. Ama sıra hizmete gelince 2,7 milyona göre kaynak aktarılıyor. Gelen misafir; 27 milyon. Para ödenirken kış nüfusu, kayıtlı nüfus; 2,7 milyon. Antalya’nın sorunları yıllardır çözümsüz. İhalesi yapılan Antalya - Alanya Otoyolu’nun daha temelini bile atmadılar. Almanya’dan Antalya’ya üç saatte geliyorsun. Antalya’dan Alanya’ya 3,5 saatte gidiyorsun. Alacabel ve Çubukbeli Tünelleri bitmedi. Finike, Demre, Elmalı, Kaş bağlantı yolları yetersiz. Gazipaşa, Anamur Yolu onlarca yıldır sürüncemede. Ben biliyorum, her geldiğimde dinliyorum. Kuzey Çevre Yolu ve Batı Çevre Yolu tamamlanmadı. Antalya - Isparta Yolu 25 yıldır bitmedi. Demiryolundan mahrum bırakılan Antalya için ihale bile yapmadılar. Hem ihracat yapan, hem ülkeyi besleyen Antalya çiftçisine ise bir dokun, bin ah işit. Gübre, ilaç, fide, mazot kat kat arttı. Ürün fiyatı üç sene önceyle aynı. Antalya’nın yaş sebze ve meyve ihracatı artacağına yüzde 7 azaldı. Türkiye’den Rusya’ya domates gümrükleniyor. Burada maliyet 300 dolar, İran’da 125 dolar. Türk TIR’ları üç kat pahalıya gümrükleniyor. Nasıl rekabet edecekler? Ziraat Bankası kredilerinde faiz yüzde 4,5’tan yüzde 25’e çıkmış. Burada çiftçi artık dert ekip, kahır biçiyor. Çiftçiyi yok sayanlara yazıklar olsun. Bir de şimdi Antalya’nın hallerini; belediyenin elindeki halciye, üreticiye hizmet edilen, katkı sağlanan, arka çıkılan hallerini bakanlığa bağlamak istiyorlar. Buradan şu anda aramızda bulunmaya Cumhurbaşkanı adayımıza, onun adına şunun sözünü veriyorum Antalya: Bundan bir sonraki Cumhurbaşkanı şimdiki gibi çiftçiye, köylüye kulağını kapayan, canı sıkılınca ‘Al ananı da git’ diyen değil; birinci Cumhurbaşkanı gibi ‘Köylü milletin efendisidir’ diyen bir Cumhurbaşkanı olacak.”
“GURUR DUYULACAK GENÇLERİNİN YANINDA UTANÇ DUYULACAK REKTÖRÜ VAR”
“Akdeniz Üniversitesi ‘Köylü milletin efendisidir’ lafını duyunca başladı hep bir ağızdan bağırmaya. ‘Mustafa Kemal'in askerleriyiz’ diyorlar. Biz onlarla gurur duyuyoruz. Darbeye direnişin en ön safında hep bu genç kardeşlerim vardı. Barikatları yıktılar. Saraçhane Meydanını doldurdular. Tüm Türkiye’de; Ankara’da da Antalya’da da Zonguldak’ta da Erzurum’da da gençler hep ön plandaydı. Antalya’da Akdeniz Üniversitelilerle ne kadar gurur duysanız azdır. Ancak Akdeniz Üniversitesi’nin gurur duyulacak gençlerinin yanında bir de utanç duyulacak rektörü var. Sokaklara çıkan, iradelerini savunan gençler bugün aramızda. Akdeniz Üniversitesi’nin göbeğinden saraya bağlı rektörü bu pırıl pırıl genç kardeşlerime mezuniyet töreni yaptırmadı. Korktu onlardan. Üzülmüşler. Diyorlar ki Akdeniz Üniversitesi, ‘Okuduk, çalıştık, bitirdik, mezun olduk. Rektör mezuniyeti elimizden aldı. Mezuniyet coşkusu yaşayamadık. Bir kep bile atamadık.’ Ben de dedim ki, ‘Biz onlara görülmemiş bir mezuniyet töreni yapmaya, onların kep törenini hep birlikte alkışlamaya geliyoruz.’ Gençlerle gurur duyuyoruz. Gençlere özgürlük istiyoruz, iyi bir gelecek istiyoruz. Akdeniz Üniversitesi sizlerle gurur duyuyoruz. Şimdi hep beraber 10’dan geriye sayıyoruz. Akdeniz Üniversitesi’nin öğrencileri, tüm Türkiye’nin gözü önünde, yüz binlerce kişinin geri sayımıyla kep atıyor. Akdeniz Üniversitesi’nin rektörü işine gelene fahri doktora veriyor, işine geleni alkışlatıyor. Kendi diploması olmayan biri hem öğrencilerimizin dilinden anlamayan, onların ruhunu bilmeyen, onların coşkusuna ortak olamayan bir rektör atamış. O rektör de mezuniyetlerini iptal etmiş. Biz bu kardeşlerimin her biriyle ayrı ayrı gurur duyuyoruz. Bu meydandan, Akdeniz Üniversitesi’nden ve bütün üniversitelerden mezun olan evlatlarımız için en kuvvetli alkışı duymak istiyorum. Hepinizi çok seviyoruz arkadaşlar, iyi ki varsınız. Akdeniz Üniversitesi’ne arkadan gelen sesi duyuyor musunuz? Antalya sizinle gurur duyuyor.”
“OYU ALDI, ASGARİ ÜCRETLİYİ UNUTTU”
“Gençlerin sorunları çok ama emeklilerin de sorunları hiç az değil, asgari ücretlilerin sorunları hiç az değil. Asgari ücret hiç zamlanmadan bir yıl geçirmişti. Hatırlayın 2023 seçimlerinden önce temmuzda ara zamlar yapılıyordu. İki yıl yapıldı. 2023’te 14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta Erdoğan çıktı dedi ki, ‘Enflasyonist ortamda asgari ücreti belki de yılda dört kez enflasyon için ayarlamak lazım.’ O gün bunu söyleyip, asgari ücrete martta, temmuzda ve ekimde ara zamlar yapmayı taahhüt etti. Oyu aldı ancak asgari ücretliyi unuttu. 17 bin liralık asgari ücrete bırakın dört kez, bir kez bile iyileştirme yapmadı. Ardından 17 bin liralık asgari ücrete zam yapılırken, gerçekleşen enflasyon değil beklenen enflasyon üzerinden zam yaptılar. Yani beceremedikleri enflasyon hedefi üzerinden zam. 30 bin lira olması gereken asgari ücreti, 22 bin lirada bıraktılar. O 22 bin liralık asgari ücret, TÜİK’in hesabıyla ilk dört ayda 3 bin 100 lira eridi. 19 bin liraya geriledi. Asgari ücrete ara zammı almazsak eğer haziran ayının sonunda verildiğinden geride bir asgari ücretle emekçi kardeşlerim perişan olacaklar. Bunu yaparken, küçük işletmeleri, küçük esnafı, KOBİ’lerimizi, buradaki otel sahiplerini asla mağdur etmeyeceğiz. İşverenin de yüzünü güldürecek, emekçinin de zammını mutlaka alacağız. Hafta içi DİSK’i, TİSK’i, Hak-İş’i, Türk-İş’i ziyaret ettim. İktidarın kurmadığı asgari ücret masasını, komisyonunu fiilen biz kuruyoruz. Buradan hem esnafta, KOBİ’lerde, fabrikalarda, tarlalarda, özellikle ihracat için zamanla yarışan paketleme servislerinde, otellerde çalışan kardeşlerim için bu meydandan bir dayanışmayı yükseltmek istiyoruz. Asgari ücrete ara zam hakkımız, bunu söke söke alacağız. Antalya hazır mı? ‘Ara zam hakkımız, söke söke alırız.’ Bu gençler için bağıran Antalyalılar hiç boşuna bağırmamışsınız. Gençler sizin için, asgari ücretlinin ara zammı için hepimizden çok bağırdılar. Bir de emeklilerin durumu var. Emeklilere sefalet ücreti veriyorlar. TÜİK zaten hesaplamayı kötü yapıyor. Bir de beklenti enflasyonuna dönüyorlar, kuş kadar zam veriyorlar. Şimdi bu 14 bin 500 lirayı, 16 bin lira falan yapmaya hazırlanıyorlar. Ama emekli örgütleri ve bu işin hesabını bilen herkes biliyor ki emeklilerin mutlaka seyyanen zam alması lazım. Biz geçtiğimiz yıl bir büyük mücadeleyi bütün emeklilerle birlikte meydan meydan büyüttük. Emekliler ve emekli dostları yeni bir mücadele için hazır mıyız? ‘Seyyanen zam hakkımız, söke söke alırız.’ Gençler emekliler aynı desteği bekliyorlar. İşte bu, meydanın hem Ekrem Başkan’la dayanışmasıdır; hem sosyal demokratın, muhafazakar demokratla kol kola, milliyetçi demokratın liberal demokratla kol kola, Türk demokratların Kürt demokratların omuz omuza, Laz’ın, Çerkes’in, Pomak’ın, Arnavut’un, her birimizin omuz omuza durduğu bu meydanda 80 yaşındaki emeklinin hakkını 20 yaşındaki Akdeniz Üniversiteli, onun hakkını asgari ücretli bu meydanda birlikte savunmaktadır. İşte ihtiyacımız olan bu birleşik mücadeledir. Meydana güç veren ve meydandan güç alan tüm sendikalara, tüm siyasi partilere, her yaş grubundan bütün demokratlara yürekten teşekkür ediyorum. Hep birlikte mücadele edip, hep birlikte kazanacağız. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
“MEŞRUİYETİ KALMAMIŞ ADAMLAR GÜYA ANAYASA YAPACAKMIŞ”
“Ne yaparlarsa yapsınlar bu enerjinin karşısında başaramayacaklar. Bir işi başarmak için üç şeye ihtiyaç var. Bir, ahlaki üstünlük. Elhamdülillah bizde. İki, psikolojik üstünlük. Uzun süredir elimizde. Üç, çoğunluk enerjisi. İşte o enerji de ta buradan en arkaya kadar 100 binlerce Antalyalının yüreğinde. Hepinizle gurur duyuyoruz. Hepinize yürekten inanıyoruz. ‘Her şey çok güzel olacak’ sesleri arasında Ekrem Başkan küçücük hücresinde dimdik ayakta. Yerin yedi kat üstünde bir yerde büyük bir mutlulukta moral olarak. Ama onlar saraylarında yeri yedi kat dibin deler. Sıcak salonlarından ayrılamayanlar, çarşıya pazara tarlaya inmiyorlar. Ama onlar saraylarında yerin yedi kat dibindeler. Sıcak salonlarından ayrılamayanlar, çarşıya, pazara, tarlaya inemiyorlar. Milletten korkan iktidar olur mu? Bunlar öyle oldu. Bunlar artık insan içine çıkamıyorlar. Erdoğan’ın partisi yüzde 30’un altına düştü. Yarın sandık gelse, iktidarda değil. Biraz önce gördüğünüz ortağıyla birlikte toplam yüzde 35 bile değiller. Yarın sandık gelse Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı. Milletin iktidarını geciktirebilirler ama asla engelleyemezler. Aday olmak istiyorsa, buyursun gelsin. Karşımıza çıksın. Bu Kasım’dan geçi yok yarışalım, millet kararını versin. Aday olamıyorsa oğlu mu geliyor, damadı mı geliyor, birbirini yiyen bakanları mı geliyor, kim geliyorsa gelsin. Ne yaparlarsa yapsınlar Ekrem İmamoğlu o seçime girecek, Ekrem İmamoğlu o seçimi kazanacak. Bizi engelleyemezsiniz. Milleti durduramazsınız. Meşruiyeti kalmamış bir iktidar, meydanlardan istifa sloganlarını duyar. Güya bir de bu meşruiyeti kalmamış adamlar, Anayasa yapacakmış. Sen Anayasa’yı defalarca değiştirdin. Sen hiç Anayasa yapmadın ki, hep ‘Bana yasa’ yaptın. Anayasa her doğan çocuk için yapılır, sen her doğana değil Erdoğan’a Anayasa yaptın. Bu Anayasa zaten Kenan Evren’le Tayyip Erdoğan’ın ortak Anayasası’dır. Bu millet darbecilere Anayasa yaptırmaz, ‘12 Eylül darbe Anayasasını değiştirelim’ derken 19 Mart darbecileri ile birlikte bu millet Anayasa yapmaz. Bu iktidar, yağmursuz bulut gibi. Gökyüzünü karartıyor ama millete bir damla su düşürmüyor. Bereketsiz bunlar. Bunlarla Anayasa’yı bırakın, oturup birlikte menemen bile yapılmaz. Ama artık milletin mevsimi başlıyor. Adaletin baharı, özgürlüğün güneşi, huzurun rüzgârı esiyor. Siz artık bu millete istikamet çizemezsiniz. Sizin devriniz bitti artık. Milletin devri başlıyor. Artık bağımsız, özgür, adil bir Türkiye’nin devri başlıyor. Artık AB üyesi olmuş, zengin bir Türkiye özleniyor, adım adım bu Türkiye geliyor.”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ EMPERYALİSTLERİN KARŞISINDADIR”
“Dünya tarihinin en büyük imza kampanyasını hep beraber sürdürüyoruz. Buradan ilan ediyorum. İmza sayımız 15 milyonu aştı, 17 milyonu aştı, 20 milyona yaklaştı. Hedefe ulaşmamıza çok az kaldı. Ama artık imza vermeyenleri bulmak, onlarla konuşmak, föyleri onlara ulaştırmak, onları ikna etmek, teşvik etmek sizlere kalıyor. Sesimi duyan herkese şunu söylüyorum. İmza vermeyenleri imza vermeye, verdiyse bir yakınını imza vermeye götürmeye davet ediyorum. Yarına bırakmayın, bırakırsanız bu darbecilerin yanına kalır. İmzalar tamamlandığında, bu millet bu iktidara gücünü göstermiş olacak. Bütün dünya bu milletin gücünü, bu iktidarınsa düştüğü durumu görecekler. Bunun için hep beraber icazeti başkalarından alan, milletin sofrasından korkup, kaçıp başkalarının, dış güçlerin sofrasına oturanlar, emperyalistlerin Ortadoğu planına kukla olanlar, İsrail’e ses çıkaramayanlar, birilerinin Filistin’i paylaşıp, oradan Filistinlileri sürmesine sessiz kalanlar… Bilin ki Cumhuriyet Halk Partisi 100 yıl önceki gibi dimdik ayaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi emperyalistlerin karşısında, milletinin yanındadır. Yolumuzda kimse duramayacak. Türkiye İttifakı kazanacak, mutlaka Türkiye kazanacak. Değerli arkadaşlar, aşağıdan bir kardeşim bir tişört gösterdi, dedi ki ‘Bunu gösterebilir misin?’ Bakın biz sadece Cumhuriyet Halk Partisi için değil, biz Ekrem İmamoğlu için, Cumhuriyet Halk Partisi için değil hangi siyasi görüş olursa olsun, Tayyip Erdoğan korkuyorsa, onu hapiste tutuyorsa onun serbest kalması için aynı mücadeleyi veriyoruz. Burada sevgili Ümit Özdağ’ın tişörtünü verdiler. Kendisine de özgürlük istiyoruz. Buna bir imza at ve Ümit Başkan’a götüreceğim senden. Ve şunu bilelim. Tepede biri var. Bir gün Selahattin Demirtaş’ı içeri atıyor, bekliyor ki milliyetçiler onu desteklesin. Bir gün Ümit Özdağ’ı içeri atıyor, bekliyor ki DEM’liler onu desteklesin. Bu oyun, bu ezber bozulmuştur. Türkiye’nin demokratları aynı meydanlarda buluşmuştur. Ekrem İmamoğlu’na da Selahattin Demirtaş’a da Ümit Özdağ’a da tüm siyasi tutsaklara hep birlikte sahip çıkıyoruz. Biz de o demokrasinin tarafıyız, biz muhalefetin birbiriyle kavga etmediği, iktidarla mücadele ettiği büyük bir meydandayız. Hepinizle gurur duyuyorum, hepinizle gurur duyuyorum. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. O zaman hep beraber yürüyelim arkadaşlar.
Yürümek, yürümeyenleri arkada boş sokaklar gibi bırakarak…
Yürümek, havaları boydan boya yarıp ikiye bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak yürümek.
Yürümek, dost omuz başlarını, omuzlarının yanında bulup, kelleni orta yere koyup, yüreğini yumruklarının arasına koyup yürümek.
Yürümek, yolunda pusuya yattıklarını, arkandan çelme taktıklarını bilerek yürümek.
Yürümek, yürekten ve gülerek yürümek.'
Yürüyelim arkadaşlar, yolumuz uzun, yürüyelim arkadaşlar. Başarmak için. Değerli Antalyalılar, yazın girişinde, yaz mevsiminin ilk gününde sımsıcak bir karşılamayla, kimseyi ayırmadan, kimseyi arkada bırakmadan, kimseyi ötekileştirmeden, yalnızlaştırmadan, buraya bir miting yapmaya değil, bir eylem yapmaya, geleceğin Cumhurbaşkanına sahip çıkmaya geldiniz, sağ olun, var olun. Hep birlikte bir önemli yolu yürüyoruz. Şimdi evlerinize gidiyorsunuz, kiminiz Toroslar’ın üstünde bir yörük çadırına, kiminiz çalıştığınız fabrikaya, tarlaya, kiminiz otele, kiminiz bir başka yere. Uğurlar olsun hepinize. Hepinizi seviyoruz. Hoşça kalın dostlarım, hoşça kalın.”